Ebabil Kuşu ve Hikayesi

Ana SayfaFarklı Canlılar

Ebabil Kuşu ve Hikayesi

Ebabil kuşu sağangiller familyasından 16–17 cm boyunda, kentler ve açık alanlarda yaşayan, genellikle kırlangıçla karıştırılan bir kuş türüdür. Kırlan

Panda Karıncalar
At Binmenin Genel Faydaları
Parmak Maymun


Ebabil kuşu sağangiller familyasından 16–17 cm boyunda, kentler ve açık alanlarda yaşayan, genellikle kırlangıçla karıştırılan bir kuş türüdür. Kırlangıçlara göre kanatları daha uzun ve kavislidir. Gece-gündüz havada kalır ve uçarken uyurlar. Geceleri gören bir türdür. Kırlangıçlara göre kanatları daha uzun ve kavislidir. Gece-gündüz havada kalır ve uçarken uyurlar. Geceleri gören bir türdür. Yalnızca üreme dönemlerinde yere inip, kayalıklardaki ve yüksek binaların çatılarındaki yuvalarında uyurlar. Sürüler halinde, tiz çığlıklar atarak uçarlar. Ayaklarının üstünde diğer kuşlar gibi dik bir şekilde duramazlar. Türkiye’de ise bu türlerden 4 tanesi yaşamaktadır. Bu kuşlar göçmen kuşlar arasında yer almaktadır. Türkiye soğuk olduğu için kış aylarında Afrika’ya göçerler. İlkbaharın sonuna doğru da tekrar Türkiye’ye gelir. Ebabil kuşlarının ortalama ömür süreleri ise 27 yıldır. Yuvalarını kalabalık yerlere yapmazlar. Çıkardıkları sesler ve görüntüsüyle görenleri adeta büyülemektedir. Genellikle şehirlerde yaşayan bu kuş türü, kırlangıç kuşuyla benzediği için zaman zaman karıştırılmaktadır. Ebabil kuşu yaşam sürelerinin yüzde 90’ınını havada süzülerek geçirirler. Ebabil kuşlarının çok sayıda türü vardır. Kuran-Kerim’de de yer alan kuş Ebabil kuşları Kabe’yi yıkmak için gelen; dönemin en acımasız ve İslam düşmanlığı yapan Ebrehe ve kalabalık fil ordusunu gagalarıyla taşıdıkları taşları atarak yenilmelerine neden olmuşlardır. Dini hikayelere konulan ebabil kuşu, Türkiye’de ilkbaharda görülmeye başlar, sonbaharda güneye göç ederler. Fil suresinin anlattığı ebabil, diğer kuşlar gibi dik bir şekilde duramaz. Ebabil Kabe’yi yıkmaya giden Ebrehe ordusunu ayak ve gagalarından attıkları taşlarla bozguna uğratan kuşlar olarak bilinir. Ebabil kuşu tüm canlılardan kaçmaya çalışır ve bunun için hızlı ve çevik bir vücut yapısına sahiptir. Onları beslenirken ya da yerde yürürken görmeniz mümkün değildir denilemez ancak çok da nadirdir. babil (Apus apus ),sağangiller (Apodidae) familyasından 16–17 cm boyunda, kentler ve açık alanlarda yaşayan, genellikle kırlangıçla karıştırılan bir kuş türüdür. Kırlangıçlara göre kanatları daha uzun ve kavislidir. Gece-gündüz havada kalır ve uçarken uyurlar. Geceleri gören bir türdür. Yalnızca üreme dönemlerinde yere inip, kayalıklardaki ve yüksek binaların çatılarındaki yuvalarında uyurlar. Sürüler halinde, tiz çığlıklar atarak uçarlar. Ayaklarının üstünde diğer kuşlar gibi dik bir şekilde duramazlar.

Ebabil Kuşunun Hikayesi  
Habeşistan Kralı Necâşi Ashame’nin, Yemen’e hükümdar tâyin ettiği Ebrehe b. Sabbah el-Eşrem, Mekke’ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San’a şehrini ticaret merkezi haline getirmek üzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapınak (kilise) yaptırdı. Ancak tapınağa gelen olmadığı gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler. Bunu öğrenen Ebrehe çok kızdı ve Kâbe’yi yıkacağına yemin etti. Büyük bir ordu ve gayet iri cüsseli “Mamud” adlı fili önde olduğu halde Mekke’ye yöneldi. M.S. 570 veya 571 yılında altmış bin asker ve on yahut dokuz fille yola çıktı. (İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t Târih, Nşr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442).
Ebrehe yolda Yemen kralı Zû Neferi bozguna uğrattı, ardından Has’amlıları yendi ve bunların Nufeyl b. Nubeyb adındaki liderinin hayatını bağışlayarak kendisine Mekke’ye gidişte rehber yaptı. Taif’teyken Sakif’liler tanrıları Lât’ı korumak uğruna Ebrehe ile işbirliğine yanaşıp Ebû Regal’i ona rehber olarak verdiler. Ebrehe’nin fillerin desteğindeki muazzam ordusunun karşısında hiçbir ordu dayanamadı ve Kureyş’liler bu gelişe bakarak Kâbe’nin yıkılacağına kesin olarak inanmaya başladılar.
Mekke yakınında Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu çadırlarını kurdu ve çevredeki Mekke’lilere âit develeri yağmaladılar. Burada, Ebû Regal öldü. Develerin içinde Abdülmuttalib’in de iki yüz devesi vardı. Ebrehe’nin elçisi Hınata el-Himyeri Mekke’ye giderek Kureyş’lilerin ileri gelenleriyle görüştü ve “Kâbe’yi tavaf etmeyi bıraktıkları takdirde onlara saldırmayacaklarını” söyledi. Onlara sadece Kâbe’yi yıkmak için geldiklerini, kendileri ile savaşmayacaklarını bildirdi (İbnü’l-Esir, a.g.e., s.443).
Abdülmuttalib,”Biz onunla savaşmak istemiyoruz, buna gücümüz de yetmez. Orası Beytullah’tır, eğer korursa O (Allah) Harem’i korur” dedi; develerini görüşmek üzere Ebrehe’nin yanına vardı. Abdülmuttalib’e iyi davranan ve önce onu takdirle karşılayan Ebrehe, Abdülmuttalib develerini isteyince şöyle dedi: “Seni ilk gördüğümde gözüme büyük bir şahsiyet olarak görünmüştün. Ama sen Kâbe’nin korunmasını isteyeceğin yerde develerinin peşine düşünce gözümden düştün.” Abdülmuttalib, “Ben develerin sahibiyim. Kâbe’nin de sahibi var, O onu korur” dedi.
Abdülmuttalib develerini alıp Kureyş’lilerin yanına döndü, onlara olup biteni anlattı ve hepsi, muhtemel bir katliâma karşı Mekke’den ayrılıp dağlara çekildiler.
Sabaha karşı Ebrehe, Mekke’ye ilerledi. Mamud denilen büyük fil, şehre yaklâşınca yere çöküverdi; kalkması için çok uğraştıkları halde kalkmadı. Öteki fillerin de, Kâbe yönünde sürüldüklerinde yere çöktükleri, başka bir yöne yöneltildiklerinde koşarak kaçmaya çalıştıkları görüldü. Bu mucizeyi olayın sıhhati Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Kusva adlı devesinin Mekke yakınlarında çökmesi olayında, Nebi (s.a.s.)’in söylediği sözlerle sâbit olmuştur: Devesi çökünce Rasûlullah’ın ashâbı, “Deve çöktü” dediğinde, Rasûlullah; “Hayır, Kusva çökmedi, yalnız onu ‘Fili engelleyen’ engelledi” buyurmuştur. Buhâri ve Müslim’de, Rasûlullah (s.a.s.)’in Mekke’nin fethi günü şöyle dediği nakledilmektedir: “Yüce Allah filleri Mekke’ye girmekten alıkoydu. Ama Rasûlünü ve mü’minleri oraya gönderdi. Dün olduğu gibi bugün de oranın hürmeti iâde olmuştur. Dikkat edin, hazır olan olmayana bildirsin. “
Ebrehe ordusu Mekke’ye girerken deniz tarafından, dahâ önce o bölgede hiç görülmemiş, kırlangıca benzer kuş sürüleri bir anda ortaya çıkarak Ebrehe ordusuna saldırdılar. Gaga ve pençelerinde taşıdıkları taşları ve çamurdan balçıkları askerlerin üzerine bıraktıklarında onlar, kurumuş, paramparça olmuş ağaç yaprakları gibi dağıldılar. Rehberleri Nufeyl kaçtı, askerler kuş saldırısında telef olup feci şekilde öldüler; yolda kalanlar, geriye dönenler de helâk oldular. Mekke’liler bu mucizeyi dağlardan seyrederken Allah’ın irâdesi karşısında hayret ve dehşet içindeydiler. Ebrehe, bu saldırıda etleri parçalanmış, çürümüş halde San’aya dönerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bölgede göğsü ikiye yarılarak acıklı şekilde öldü (Kadı Beydâvî, Envârü’t-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri).
Kuşlar ve attıkları taşlar hakkında çeşitli rivâyetler vardır. Bu olay Rasûlullah’ın dünyaya geldiği yılda vukû bulduğundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayılmıştır. Muhammed b. İshak ve İkrime o yıl çiçek hastalığının Mekke’de yaygınlaştığını söylemişlerdir. Muhammed Abduh (v. 1905) bu rivâyetlerden hareketle Kur’ân’da geçen “Tayran Ebâbile” ifâdesiyle kastedilenin “sinekler” olduğunu ayaklarında salgın hastalık mikrobu taşıyan sinek sürülerini Allah’ın, Ebrehe ordusuna musallat kıldığını belirtmektedir. Yeryüzünün en ihtişamlı ordusu ve hayvanları (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gözle görülemeyen küçük canlılarla mikroplarla helâk etmiştir. Bu görüşü yukarıda zikrettiğimiz gibi daha önce ilk siyercilerden Muhammed b. İshak da kaydetmiştir.
Bu tefsirde önemli olan husus; Muhammed Abduh, Reşid Rıza, ve diğer bazı müfessirlerin, Allah’ın, olağanüstü, fevkalâde, harikulâde mucizesi ile bu Allah düşmanı orduyu helâk edişini dile getirmeleridir. Tefsirlerde kuşların mâhiyeti hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. İbn Abbas ile Dahhak, Ebâbil’i “birbiri arkasından gelenler” diye yorumlamışlardır. Hasan-ı Basri ile Katâde, “çok” mânâsına; İbn Zeyd “çeşitli, sağdan soldan gelenler” mânâsına; Mücâhid, “toplu halde arka arkaya gelen” mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Kuşların, bölük bölük, karışık türde oldukları anlaşılmaktadır. Rivâyetlerde kuşlar; kırlangıca, kekliğe, sığırcığa, yarasaya, hatta “zümrüdü anka”ya benzetilmektedir .
“Siccil” kelimesi, taş ve çamur demektir. Yahut, çamurla sıvanmış taş anlamına gelir. “Asf” kelimesi, ağaç yaprağı anlamına gelir. Haşerelerin ağaç yaprağını yiyip ufalttıklarında yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatılmak istenen budur.

Sûrenin anlamı ; 

Allah’ın, Kâbe’nin müdafaasını müşriklere bırakmadığını, saldırganları alışılmadık şekilde helâk ettiğini bize anlatmaktadır.
Fil olayı, Müzdelife ve Mina arasındaki Muhassab vadisi arasında bulunan Muassıb’da meydana gelmiştir. Müslim ile Ebû Dâvûd, Câbir’den rivâyetle onun şöyle dediğini yazarlar: “Rasûlullah Müzdelife’den Mina’ya hareket ettiği zaman Muassıb vadisin de hızlanmıştı.” İmam Nevevî bunu şöyle izah etmiştir: “Ashâb-ı Fil olayı burada cereyan etmiştir. Onun için, sünnet olan, hacıların buradan hızla geçmesidir” (Mevdûdî, Tefhimul Kur’an Trc: Muhammed Han Kayanı ve diğerleri, İstanbul 1988, VII, 238)
İmam Mâlik de Hz. Peygamber’den, “Müzdelife durma yeridir, ama Muassıb vadisinde durulmamalıdır” hadisini nakleder.
Müşrik Kureyşlileri bu olay o kadar etkilemiştir ki, üç yüz altmıştan fazla Kâbe putunu unutup yedi yahut on sene Allah’a tapmışlardır. Fil sûresin de Allah, Ashâb-ı Fil’in acı âkıbetinin fecâatine sadece ana hatlarıyla değinmiş ve müşriklere, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in dâvetine karşı çıktıklarında, onların başlarına gelebilecek acıklı azabı hatırlatmıştır.

Yorumlar

Wordpress: 0
    Disqus: 0