Kintsugi, aslında hiçbir şeyin gerçekten kırılmadığı, Antik Japon Felsefesine dayanır. Kitnsugi tekniğini kullanan sanatçılar, kırılmış seramikleri al
Kintsugi, aslında hiçbir şeyin gerçekten kırılmadığı, Antik Japon Felsefesine dayanır. Kitnsugi tekniğini kullanan sanatçılar, kırılmış seramikleri altın ve gümüş ile birleştirerek, yaşanmışlığın özgün ve benzersiz izlerini taşıyan eserler ortaya çıkarırlar. 500 yıllık bir geleneğe sahip olan bu teknik, kırılan objelere kaybettikleri fonksiyonlarını kazandırmanın ötesinde, değerli bir yaşam dersi sunar.
Kintsugi, kırılmanın aslında bir bozulma ve yokluğa gidiş değil, yeni bir varoluş biçimi olduğuna işaret eden, umut dolu yaşam metaforları üreten bir sanattır.
Kintsugi, kırılmış bir tabağın, değer verilerek üzerinde çalışıldığında, olumlu düşüncenin olağanüstü bir kanıtı haline gelebileceğini gözler önüne sermesi bakımından da ilginçtir.
Kitsugi ile, kırılmanın izleri gizlenmez, tam tersine vurgulanır. Kitsugi sanatı, wabi-sabi anlayışına dayanır. Wabi-Sabi, yaşamın hiçbir unsurunu kusur olarak görmez, tersine ona göre yaşam tüm unsurları ile değerlidir. Tam da bu noktada Doğu ve Batı felsefelerinin farkı ortaya çıkar. Doğu yaşanmışlığı ve ‘kusuru’ kutsarken, batı simetriyi ve kusursuzluğu kutsar.
Kintsugi’nin hikayesi, 15. yy. da Japon komutan Ashikaga Yoshimasa’nın çok sevdiği Çin yapımı çaydanlığın kırılması ile başlar. Komutan çaydanlığın onarılmasını ister, ancak onarım sonrası çaydanlığın görünümünden hiç memnun olmaz. Bunun üzerine, Japon zanaatkarları göreve çağrılır. Japon zanaatkarların çaydanlığın estetik bir şekilde onarılmasını sağlama çabaları, Kintsugi tekniğinin geliştirilmesini sağlar. Teknikle yapılan onarım sonunda ortaya çıkan eser, Ashikaga Yoshimasa’nın hayal kırıklığını memnuniyete dönüştürür.
Yorumlar