Tremor; El Titremesi
Tıp dilinde ‘tremor‘ olarak adlandırılan titreme, kasların istem dışı olarak yaptığı, ritmik hareketlerdir ve bazılarımızın sosyal yaşantısını etkileyecek denli rahatsızlık verir.
Ellerimizin titrediğinin başkaları tarafından fark edileceği ve insanların bu durumu garipseyeceği endişesi taşırız. Şu meşhur ‘Senin ellerin niye titriyor?’ sorusuyla karşılaşma korkusu, ‘başkalarının yanında ellerimi en az nasıl kullanırım’ konusunda kafa yormamıza neden olur. Oysa titremenin kafein, ilaç kullanımı, çeşitli rahatsızlıklar, kaygı, düşük kan şekeri gibi pek çok nedeni olabilir ve hiçbiri de suç ya da ayıp değildir. Üstelik stres, öfke, korku, yorgunluk gibi çeşitli nedenlerden dolayı hemen herkes el titremesini tecrübe eder. Yaşlılarda el titremesi şikayetine daha sık rastlanır ama her yaştan insanda tremor şikayeti görülebilir.
Ellerinizi yazı yazarken ya da bir bardak tutarken olduğu gibi, bir süre yerçekimine karşı bir pozisyonda tuttuğunuzda görülen titremeye tıpta hareket tremoru denir. Düğmeye basmak ya da bir objeye uzanmak gibi belli bir hareketin sonunda görülen titremeler kinetik tremordur. Kaslarınız hareket halinde değil de, dinlenme halindeyken görülen ve elleriniz hareket halindeyken geçen titremeler ise statik tremor olarak adlandırılır. Özetle, tıpta farklı terimlerle adlandırılan, çeşitli titreme türleri vardır ve doktorunuza el titremesi şikayeti ile başvuracaksanız, titremenin ne şekilde ve hangi durumlarda ortaya çıktığını takip etmeniz teşhis ile ilgili soruları cevaplamanızı kolaylaştırabilir.
Psikolojik Nedenler
Çok heyecanlandığımızda, korktuğumuzda ya da öfkeden deliye döndüğümüzde bu durumu ‘elim ayağım titredi‘ diyerek tarif ederiz ve bu sadece gelişigüzel söylenen bir deyim ya da benzetme değildir. Gerçekten de vücudumuzdaki kaslara söz geçiremediğimiz olur. Bu durumun nedeni, vücudun stres ya da benzeri bir durumda ‘savaş ya da kaç‘ pozisyonu almasıdır. Dışarıdan gelen bir tehlike algılaması halinde vücut, bu tehlikeye karşı kendini korumak için adrenalin salgılar, damarlar genişler, kaslar gerilir, kalp daha hızlı atmaya ve mide asit salgılamaya başlar. Bütün bu hareketlenme kişinin kendini en iyi şekilde koruyabilmesi içindir. İşte tüm bu savunma mekanizması sırasında vücutta titreme de olur.
Elbette savaşmak, kaçmak, tehlike, savunma gibi sözcükleri kullandığımızda, kulağa sanki ellerimizin titremesi için mutlaka vahşi hayvanlarla karşı karşıya kalmamız gerekirmiş gibi geliyor ama beynimiz dışarıdan gelen tehlikenin ne olduğunu ayırt edemez. Patrona kızmamız, eşimize sinirlenmemiz ya da topluluk önünde konuşmak zorunda kalmamız gibi pek çok durum bizim için stres, beyin içinse tehlike kaynağıdır ve vücudumuzu alarma geçirmek için yeterlidir.
Neyin endişe kaynağı olacağı kişiden kişiye değişir. Kimilerinin sakinliğini koruyabildiği durumlar diğerleri için ellerini titretecek bir heyecana yol açar. Ellerinizin psikolojik nedenlerle titrediğini düşünüyorsanız, ilk önce endişe veya stres kaynağını ortadan kaldırmadan, ellerinizin titremesine çare bulmanız zordur. Ortada görünür ve anlaşılır bir endişe kaynağı olmadığı halde, çarpıntı ve titreme gibi kaygı belirtilerinin sık sık ortaya çıkmasından şikayetçiyseniz, bu durumda bir psikoloğa başvurmanız en iyi çözüm olacaktır.
Kafein Hassasiyeti
Bazılarımız birkaç bardak kahve içmeden güne başlayamaz ama bazılarımıza kahve ‘dokunur‘. Kahvenin dokunmasından kasıt çoğu kez çarpıntı ve ellerde titreme şikayetleridir. Bu şikayetlere yol açansa sadece kahvede değil, çay, enerji içecekleri, çikolata, gazoz gibi başka yiyecek ve içecek maddelerinde de bulunan kafein hassasiyetidir. Kafein bitkilerden elde edilir ve merkezi sinir sistemini uyarıcı özelliği vardır. Zaten bu nedenle sabah kahveyle uyanmak, kısa sürede alışkanlık halini alır.
Kafein hassasiyeti, yan etkiye yol açan kafein miktarıdır. Kafeinin yan etkileri arasında kaygı, baş dönmesi, baş ağrısı ve özellikle el ve kollarda titreme sayılabilir. Kimin ne kadar kafein alabileceği, kişiden kişiye değişir. Herkes için geçerli olacak şekilde, dokunmayacak bir miktar söylemek zordur. Bir bardak kahve sonrası rahatsız olanlar olduğu gibi günde altı, yedi bardak kahve içenler de olabilir. Kafein hassasiyetinizin sınırlarını ancak kendi tecrübelerinizle bilebilirsiniz. Kafein aldıkça, vücudun toleransı da artar ancak hiçbir şeyin aşırısının iyi olmadığını kendinize sık sık hatırlatın. Çay ya da kahvenin günde 2-3 fincanla sınırlandırılması tavsiye edilir.
Günlük rutininizde hiçbir değişiklik olmadığı halde, kendinizi bir anda endişeli bir ruh hali içerisinde, hızlı hızlı konuşur ve eliniz ayağınız titrerken bulursanız, o gün kafeini fazla kaçırmış olabilirsiniz. Kafein vücutta birikmez ve atılır; ancak etkisi 6 saat kadar sürebilir.
Alkol ve Bağımlılık Yapan Diğer Maddeler
Alkol, uyuşturucu madde ya da reçeteli veya reçetesiz olsun, çeşitli ilaçlar vücutta bağımlılık yapabilir. Vücut zaman içerisinde söz konusu maddeye göre kendini yeniden düzenler. Bir süre sonra bağımlılık yapan madde, vücudun normal fonksiyonlarını yerine getirmesi için gerekli hale gelir. Bağımlılık yapan maddeyi almadığınızda yoksunluk belirtileri yaşanır.
Örneğin alkol, vücudun normal işleyişini ve tepkilerini yavaşlatır. Uzun bir dönem boyunca alkol almaya devam edildiğinde, merkezi sinir sistemi kendini alkolün etkillerine göre ayarlar. Alkol almayı bıraktığınızda ya da yeterince alkol almadığınızda, alkolün eksikliği nedeniyle beyinde kimyasal bir dengesizlik ortaya çıkar. Vücudun verdiği yoksunluk tepkileri, bu kimyasal dengesizlik yüzündendir. Baş ağrısı, görme bozukluğu, uykusuzluk, titreme ve fiziksel ağrılar yoksunluk belirtileri arasındadır.
Başka bir rahatsızlık nedeniyle kullandığınız ilaçların yan etkileri arasında el titremesi olabilir. Bu durum her zaman ilacın bağımlılık yaptığı anlamını taşımaz. Sadece bir yan etki olarak ortaya çıkmış olabilir. İlaç prospektüsünü dikkatlice okuyun. Daha ayrıntılı bilgi için doktorunuza danışarak, ilacın yan etkileri ve titremeye neden olup olmadığı konusunda bilgi alabilirsiniz.
Genetik Faktörler
Bazı kişilerdeki el titremesi şikayetinden, vücuttaki hatalı bir gen sorunmludur ve bu gen anne-babadan geçmiştir. Bu tür el titremelerine esansiyel tremor (ailesel el titremesi) denir. Anne ya da babasında da aynı hastalığın teşhis edildiği kişilerin % 50’sinde esansiyel tremor görülür. Önce bir elde başlayıp diğerine geçebilir. Titreme dışında başka bir şikayete ve belirtiye yol açmaz.
Hipoglisemi
Hipoglisemi kan şekerinin düşmesidir. Kendisi bir hastalık değildir ama bir rahatsızlıktan dolayı kaynaklanıyor olabilir. Kan şekeri vücudun başlıca enerji kaynağı olduğu için, kan şekeri düştüğünde vücutta bazı dengelerin bozulması da normaldir. Bulanık görme, çarpıntı, kaygı, terleme, yorgunluk, artan açlık hissi ve ellerde titreme, kan şekeri düşmesinin işaretleridir. Kan şekerinin düşmesi mutlaka şeker hastası olmak anlamına gelmez. Alkol tüketimi, çeşitli ilaçlar ya da uzun zaman aç kalmak hipoglisemiye yol açabilir.
Böyle bir durumla karşılaştığığınızda bol şeker içeren yiyeceklerden bir parça tüketerek, kan şekerinizi tekrar normale döndürebilirsiniz ve belrtiler de kaybolur. Ancak bu geçici bir çözümdür. Eğer kan şekeriniz sık sık düşüyorsa, mutlaka bir doktora görünmeniz ve altta yatan nedeni öğrenmeniz gerekir.
Hipertiroidi
Boynumuzun alt tarafında yer alan tiroid bezinin salgıladığı hormonlar, vücudun pek çok bakımdan dengesini korur. Hipertiroidi, tiroid bezinin gereğinden fazla tiroid hormonu salgılamasıdır. Bu durum doğal olarak vücutta çeşitli tepkilere yol açar. Ani kilo kaybı, çarpıntı, halsizlik, terleme ve sinirlilik gibi belirtilerin yanı sıra, tiroksin adlı hormonunun fazla salgılanması nedeniyle sinir uyarılması ve buna bağlı olarak ellerde ve parmaklarda ince bir titreme görülebilir.
Parkinson Hastalığı
Beynimizde üretilen dopamin maddesi, düşünme, hareket kontrolü, hafıza ve davranış gibi vücut fonksiyonlarımız için oldukça önemli bir kimyasaldır. Parkinson hastalığı ise, dopamin üreten beyin hücrelerinin yavaş yavaş yok olması nedeniyle ortaya çıkar. Hastalığın ilk dört belirtisi titreme (el, kol, bacak, çene ve yüzde), uzuvlarda katılık, hareketlerde yavaşlık ve vücutta dengesizlik olarak sayılır. Hastalığın ilerlemesiyle belirtilerde artış ve kötüleşme olabilir. Genellikle 50 yaşından sonra ortaya çıkan ve nadir görülen bir hastalıktır.