Sinemanın kısa tarihine değinecek olursak ilk olarak 1891’de Amerika’da Edison’un şirketinin başarıyla Kinetoscope‘un bir prototipini göstermesinden bahsedebiliriz. Bu Kinetoscope resimleri hareket ettiriyor, ona bakan kişiler hareketli resimler görüyordu. 1892 yılında kineteskoptan ilham alan Lumiere kardeşler, 13 Şubat 1895’te sinematografın patentini aldı. Lumiere kardeşlerin çektiği ”Arrival of a Train at La Ciotat” sinema tarihinin ilk filmi olarak kabul edildi. 15 kare hızında çekilen 55 saniyelik bu film, Lumiere kardeşlerin ismini de ilk sinema yapımcıları olarak tarihe kazımış oldu.İlk başta yalnızca dakikalar süren filmler hem renksiz hem de sessizdi. Lumiere kardeşler saniyedeki kare hızının illüzyonu oluşturması 15 fps belirlemiş olsa da zaman içinde bu sayı 24p hızına ulaşacaktı. Sinemada renklerin gelmesi ise 1902 yılında şablonlama yöntemiyle başladı. Bu yöntem görüntüdeki her kare tek tek el ile renklendirildiği için filmlere renk gelişi olarak kabul edilmese de 1906 yılına gelindiğinde George Albert Smith “Kinemacolor”ı icat etti. Bu icat görüntüleri yeşil ve kırmızı olmak üzere filtrelerden geçiriyor ve iki aşamalı bir renklendirme meydana getiriyordu.
Sinemanın ilk renkli filmi ise 1908’de Smith’in “A Visit to the Seaside” yapımıydı. Ancak bu iki aşamalı renklendirme tutarlı renk spektrumu gerçekleştiremiyordu. Yıl 1917’de kendi iki renkli filtresini oluşturan Tecnicolor şirketi 1932 yılına gelindiğinde üç filtreli renklendirmeyi tanıttı. Bu filtre ilk olarak Walt Disney’in “Flowers and Trees” isimli animasyonunda kullanılsa da ilk canlı kullanımı 1934 yılında “The Cat and the Fiddle” filmiyle oldu.
Yıl 1950’ye gelindiğinde ise Eastman Kodak’ın geliştirdiği tek şeritli renk işlemi sayesinde sinemada renklendirme standarta dönüştü. Sinemada ses ise 1925 yılında Warner Bros. tarafından icat edilen Vitaphone ile gerçekleşti. 1927 yılına gelindiğinde ilk sesli film olan “The Jazz Singer” gösterime girdi. Ancak sesin görüntü ile senkronize olabilmesi için standart bir kare hızı gerekiyordu. İşte bu sayede 15–20p arasında olan gösterimlerden 24 fps standardına geçiş yapıldı.
1914’ten itibaren sinema sektörü yükselişe geçmeye başlasa da 1930’larda zirveye ulaştı. Bu dönemde filmlerde seslendirmeler yapılır hale gelmişti. Aynı dönemde Amerika’da Hollywood sineması doğdu. Bu sayede sinema, eğlence sektörünün başı haline geldi. 1930–1940’lı yıllar arasında insanlar haftada iki defa sinemaya gitmeye başladı. Sinemanın İngiltere’deki zirve noktası ise 1946 yılıydı. Ülkede her hafta 31 milyon insan sinemayı ziyaret ediyordu.
Günümüzde ise teknoloji oldukça gelişti ve bu değişiklik sinemayı da yakından takip etti. Öyle ki teknolojinin gelişmesiyle beraber görsel efektler arttı, 3D filmler ortaya çıktı, yüksek teknolojili kameralarla çekilen yüksek bütçeli filmler en büyük eğlence kaynaklarından biri haline geldi. Yukarıda sırasıyla her evresini anlattığımız sinemanın bu tarihsel gelişimi sayesinde artık onu hayatımızın bir parçası olarak kabul ediyor, vizyona yeni girecek yeni filmleri dört gözle bekliyoruz.
Yorumlar