Gezegenimizde çözülemeyen sırlar bizleri hep insanlığın henüz aydınlatılamamış o karanlık geçmişine götürüyor.Biz insanlık olarak aya gittik, atom bom
Gezegenimizde çözülemeyen sırlar bizleri hep insanlığın henüz aydınlatılamamış o karanlık geçmişine götürüyor.Biz insanlık olarak aya gittik, atom bombasını (ne faydası varsa) yaptık, genetik olarak canlıları değiştirebiliyoruz, DNA’ nın şifresini çözüyoruz, yakında Mars’a gitmeyi planlıyoruz ancak tarihimizin büyük bir bölümünü açıklayamıyoruz. Açıklaya bildiğimizin ne kadarı gerçek tarihimiz orasını da ancak Allah bilir.
20 yüzyıldan itibaren materyalist akımın etkisinde iyice kalan klasik bilim başka başka insanlık tarihi yazıyor olabilir mi?Karşımıza çıkan heykeller, resimler, yapılar, yazılı eserler bu doğrultuda bizlerdeki kafa karışıklığını iyice arttırıyor. Duyguları, düşünceleri, gördüklerini anlatmanın en güzel ve kalıcı şekli sanattır. Eğer uzak geçmişimizde yazılan mitler gerçek olayları yansıtıyorsa (Mahabbarata destanı gibi atom savaşlarından ve uçan araçlardan detaylarıyla bahsedenler mesela ) at gözlüklerimizden sıyrılıp gördüklerimiz hakkında cesaretle ve açık görüşlülükle düşünmeliyiz.Dünya dışı bir zekanın etkileri yalnızca geçmişimizde gömülü kalmamıştır. Geleceğimizde de onlara rastlamayacağımız ne malum? Eğer bu gerçekleşirse dünya insanı olarak buna hazırlıklı olmamız gerekmez mi?
Bu düşünceden yola çıkarak sizlere orijinal bir yazı dizisi hazırlamaya karar verdik.Bu dizimizde gezegenimizdeki dünya dışı bir kültürün mirasını taşıyan günümüzde görebileceğimiz eserleri bilgiler ve resimler eşliğinde sizlere sunacağız. Eminiz her konu sonunda kafanızda bir soru işareti belirecektir.Gerçeği de ancak bu soruları cesaretle sorarak ve cevaplarını arayarak bulabiliriz.
Yerküre sadece milyonlarca yıl süren erozyonlarla değil ,göz kamaştıran yerlere ve taşlara yapılan çizimlerle de şekillenmiştir.Bazen bu kaba sana teselerinin ne anlama geldiğini açıklayamıyoruz: Görünüşe göre turistleri kendilerine çeken ,bazen büyüklükleriyle onları ağzı açık baktıran ve turist rehberinin hakkında yaptığı klasikleşmiş açıklamalarından başka bir şeye hizmet etmez gibilerdir.
İngilteredeki ünlü Cerne Abbas’ın yaratığı gibi bir çok kaya çizimleri insanı şaşırtmaktadır.Hakkında bir çok süpekülasyon yapılmasına rağmen kaynağı ve anlamı hakkında neredeyse hiç bir doyurucu bir bilgi yoktur.Mısır piramitlerindeki gibi diğer çizimler ve kabartmalar büyük bir titizlikle yapılmışlardır.Ancak hiyorogliflerin ne kadarını okuyabiliyoruz? Dahası genellikle bize vermek istedikleri mesajları anlayamıyoruz.
Daha kafa karıştırıcı olanı ise Nazka (Nazca)’ daki devasa taş şekilleridir.Yakın zamanda batılılar tarafından keşfedilmiştir.Kimse şekillerdeki çizgilerin,hayvanların,spirallerin ve diğer geometrin şekillerin anlamını çözemiyor.Hatta orada yaşayan yerli halk bile bir fikir sahibi değil.Sadece havadan görülebilecek bir şekilde yapılmışlardır.Peki ama kimin görmesi için ?
Bu devasa yapılar ile onları yaparken küçük bir kaya resmiyle yetinmeyen sanatçıların anlatmak istedikleri arasındaki bağ nedir?Bir çok çizim büyük plan,ölçüm tekniği bilgisi ve hatta gelişmiş teknoloji gerektirmektedir.
Eğer bunları yapan sanatçılar eselerinin sonsuza dek yaşamalarını istemişlerse , o zaman turistik değerlerine ve taihimiz içinde hangi yere sahip olduğuna bakmamız gerekir.
Ne kadar fazla kanıt toplanırsa klasik tarihlemenin ne kadar daha az kesin olduğuna şahit oluyoruz.Teknolojimizin şu anki konumu itibariyle ,başka gezegenlerde hayat olabileceği fikri bize artık çok garip gelmiyor.Sanki tarih tekerrür eder gibi.Geçmiş atalarımız hakkında çok az bir bilgiye sahibiz ve kendimizi onlardan “daha insanca” görüyoruz.Ama belkide bu devasa çizimlerim bizlere söylemek istedikleri şeyler var.Eski efsanelerde dünya dışından gelen ziyaretçilerden bahsedilmekle kalınmıyor, onların tekrar geri gelecekleride belirtiliyor.Şimdi gelin atalarımızın o ziyaretçilerin gelecekte geri döneceklerini umdukları veya ölesiye korktukları zamana geri gidelim.
Yüzyıllar boyunca yeryüzü, kimliği belli olmayan gizemli sanatçılar tarafından yapılan ,bir çok ilginç sanat eserlerine malzeme teşkil etmektedir.Bu konu klasik bilim içinde bir çok tartışmaya sebep olmuştur.Tartışma konusu bunların bir kişi mi yoksa bir topluluğun işimi olduğudur.Bizimle bir şeyler mi paylaşmak istiyorlar yoksa çok farklı bir yöntemle bizlere geçmişimizi mi hatırlatmaya çalışıyorlar.
Bilinen en eski resimler tarih öncesi insanların yaşadığı mağaralarda kendini gösteriyorlar.Bu resimler genelde onların günlük yaşamlarını anlatsa da, aralarında bir kategoriye sokmanın çok zor olduğu ve ancak bugün bir anlam verebildiğimiz, ilginç ve bir o kadarda esrarengiz resimler bulunmaktadır.Mesela ufologlara göre İtalya- Val Cremona ‘daki kasklarından ışıklar saçan esrarengiz beyaz figürler, dünya dışı ziyaretçileri anlatmaktadır.
Klasik bilim, tarihin karanlık dönemlerinden gelen bu garip eserleri ,fantazi dolu mitler ve efsaneler olarak kabul etmektedir.Mesela Anasazi yerlilerinin kaya şekilleri onlara göre “yıldızlardan gelen insanları ve onların gökten getirdiklerini” tasvir ediyor.Fakat klasik bilimin o bencil ve küçümseyici yapısı ,durmadan o toplumu “ilkel” olarak adlandırıyor.Eğer geleneksel tarih ,klasik zamanlamasını gözden geçirse ve yıldız insanlarının resimlerini,bir çok kere gök tanrıları olarak adlandırılan dünya dışı ziyaretçileri ciddiye alsaydı şu andaki tarih bilgimiz çok daha derin olurdu.
Yeryüzündeki diğer figürler çok daha belirgin ve daha çabuk göze çarpıyor.Güncel olarak, mesela ekin çemberleri (crop circles) alev alev tartışmalar yaratıyor zaman zaman.1686 yılında Oxford üniversitesi kimya yüksek öğretim görevlisi Robert Plot, bunlara geyiklerin yada büyük ve küçük baş hayvanların neden olduğunu belirtti.Tokyo’daki Waseda üniversitesinden profösör Yoshihiko Ohsuki ateş topları ve plazmalarla ilgili deneyler yaptı.Ve şöyle bir sonuca vardı; elastik yapıdaki plazma veya iyonlaşmış hava ekin çemberlerine neden olabilir.Diğerleri,Robert Bauval,Graham Hancock ve John West, ekin çemberlerinin, Eski Mısır matematik ve ölçüm bilimi ile çok benzerlikler taşıdığı konusunda hemfikirdirler.
Maalesef eski kültürlerden kalanlar, sıklıkla zenginlik düşkünü modern insanlar tarafından yağmalandı.Mısır piramitlerinde, Maya tapınaklarında ve diğer yapılarda çok önemli ve tahmin edilemez hazineler vardı.Dünyanın her yanında efsanevi mezarlar, değerli kitabeler veya altın şehir Eldorado gibi yerler bu yağmalardan nasibini aldı.
Piramitlerde araştırma yapmak isteyen ( yoksa yağmalamamı? ) ilk batılılar dinamit kullandılar.Şimdi insanlar daha dikkatli çalışıyor.Fakat bir zamanlar eski yapılarda iyi korunan harika heykel işleri ve diğer sanat eserleri, şu anda kişisel koleksiyonların bir parçasıdırlar yada ağır tahribe uğramışlardır.
Geriye kalan eserler, sanatçılarının alın terini halen üzerinde taşımakta ve orjinalliklerini korumaktadırlar.Fakat bir çoğu müzelerin depolarında öylece yatmakta ve şimdiye kadar incelenmemişlerdir.Dikkati çeken bir şeyde, Kahire müzesindeki ağaçtan yapılmış uçak maketi gibi sanat eserleri, yanlış saklama sisteminden dolayı yıllarca gözden uzakta öylece kalmış ve bir tesadüf eseri tekrar bulunmuşlardır.
Bir çok araştırmacı yukarıdaki örnek eser hakkında günümüzün değerleriyle yorum yapılmamalı görüşünde.Yani o bir uçak değil, bir kuş olarak algılanmalıdır.
Deliller degerli.Ve saygı duyulmalı.Dünya dışı ziyaretçiler tarafından geçmişte ziyaret edildiğimizi kabul etmek için belki biraz erken olabilir ancak, şunu kabul etmeliyizki, geçmişimizden bazı parçaları anlayamıyoruz.
Bu eserler, büyük sanat değerlerinin yanında bize istediği bir çok detayı barındırıyor. Bahsettikleri şeyler, arasında intikamcı tanrılar, ateş saçan gök hayvanları ve insanlığın hayatta kalma mücadelesi gibi konularda var.Ayrıca, sağlık, ilaç, bilimsel ve belkide uçak yapımcılığı hakkında deliller sunuyorlar bizlere. Buizlenimler, bu eserlerin müzeden alınıp derin bir incelemeye tabi tutulmayı gerektiriyor.Eğer insanoğlu geçmişte uçak ve matkaplar imal edebiliyorsa, o bilimsel bilgi nereden geliyor? Ve dahada önemlisi bu bilgi tekrar nasıl kayboldu?
Gezegenimiz atalarımızdan kalan eserlerle doludur. Mısır’daki piramitler harika bir görsellikle 21. yüzyılda bile varlıklarını sürdürmektedirler.Şu anki kalıntılara mesela piramitlere veya Stonehenge’e gözümüz o kadar alışmıştır ki, artık yaşları,yapı stilleri,ve anlamları hakkında sorular sormamaktayız.
Bu kalıntıların bir çoğunun amacı aslında apaçıktır.Mesela Stonehenge mevsimlerin ve yılların kayıt tutulduğu hassas bir takvimdir.Bulunduğu yer özenle seçilmiş ve hassasiyetle planlanmıştır.
Diğer dikitlerden paskalya adası heykelleri bizim için hala bir gizem.Bu heykellerden yüzlercesi denize dğru bakıyor ve sanki birilerini bekler gibiler.Dikildikleri yerler düzenli değil.Ancak bazı heykeller bir guruplaşma gösteriyor.
Bütün bu dikitlerin ortak bir yönü var; kimlerin yaptığını bilmiyoruz.Bir çok eser, henüz kültürlerin oluşmadığını kabul ettiğimiz devirlerde, büyük bir teknik bilgiyle inşa edilmişlerdir.Bunları yapan sanatçılar büyük granit blokları büyük bir incelikle işlemişlerdir.Onlar şekilsiz kayaları bir küre haline getirmişler, metal menteşeler yapmışlar, hatta belkide levitasyon teknikleri uygulamışlardı.Yoksa bu onlarca ton ağırlıktaki kayaları nasıl kaldırdıklarını açıklayamıyoruz.
Nasıl olurda insanoğlu birden bire bu kadar büyük güç kaynakları keşfedebilir?
Zaman zaman bu eski eserlere bakıpta hayran kalmamak mümkün değil.
Bütün bu eserlerin anlamlarını yeni yeni anlamaya başlıyoruz.Sadece anlamları ile değil, yapılışları ve yerleştirilmeside bizlere bir şeyler anlatmaya çalışıyor.Bir çoğu gökyüzü ile ilgilendirilmiş; yıldızlar, gezegenler ve bilinmeyen “tanrılar”. Onlar çok büyük eserler olup büyük bir gücün izlerini taşıyorlar.Fakat neden onların yapılarını bu kadar az anlayabiliyoruz?
Hala keşfedilmeyi bekleyen bir uygarlıkmı var? Başka gezegenlerden gelen ziyaretçiler mi vardı? Bu eserler sandığımızdan çok dahamı eskiler?
En göz alıcı ve teknik incelikler içeren yapılardan bazıları binlerce yıllıktır. Klasik bilim büyük Maya tapınaklarını, piramitleri ve Angkor Wat ‘ı araştırmış ve yapım tarihleri hakkında bilgiler sunmaya çalışmıştır.Fakat diğer bir çok önemli soruları yanıtlayamamaktadır. Yapıların formatları ve harika görünüşleri kafaları karıştırmaktadır. Birde buna, bunları yapanların ilkel topluluklar olduğu bilgisi eklenince soru işaretleri dahada artıyor.Bunun yanısıra yapım teknikleri dışında yıldızlara ve güneş sistemlerine atfen yapılmış olamaları da buna tuz biber ekiyor.Hatta bazıları dünya dışı ziyaretçiler için bir fener niteliği taşıyor olabilir.
Anlayamadığımız diğer bir nokta ise, bu kadar gelişmiş bir teknik bilgi neden insanlık tarihinde bu kadar erken dönemlerde ortaya çıkıyor.Mezopotamya’da yani bugünkü Irak’ ta , ilk yerleşim merkezleri olarak Sümerliler 5000 yıl önce birden bire büyük ve karmaşık şehirler olarak ortaya çıkmaktadır.Hemde kütüphaneleriyle, iyileştirme merkezleriyle, detaylı ve karışık takvimleriyle ve yıldız gözlem evleriyle birlikte.İnsanlık birden bire tekerleği icat ediyor, yazıyı bululuyor, çok ağır cisimleri taşıyabiliyor ve madenleri eritebiliyor.
Erich von Daniken, insanlığın bir çok kez “dışarıdan” yardım aldığı iddiasını ortaya atan ilk kişidir.Bu iddiasıbasında yer aldıktan sonra bir çok kişi geçmişimizin bu karanlık devirlerini araştırmaya koyuldu.Tabiki araştırmacıların bir bölümü insanlığın dışarıdan yardım aldığı sonucuna ulaşmadılar.Bazılarına göre ise klasik tarihleme yanlışlarla doludur.
Günümüz araştırmalarında ortaya çıkan sonuca göre Machu Picchu gibi bazı yapı gurupları astronomi bilgisiyle e belirli bir uzaysal amaç için inşa edilmişlerdir.Eski uygarlıkların ayrıntılı takvimlere ihtiyacı neden olsun ki? Buna rağmen Mayalar’ın kullandığı takvim bugünkünden daha hassastı.Uzaysal zaman onlar için neden bu kadar önemliydi? Acaba gök tanrıları bir gün geri gelecekleri sözünümü vermişlerdi?Gözlem evleri bu tanrıları izlemek içinmi kullanılmışlardı?Bu tip yapılar ne zaman önyargısız bir şekilde araştırılırsa belki o zaman gerçek kendini gösterecektir.
Yorumlar