Baba adam : Yaşlı, hoşgörülü, yardımsever adam.Babaları tutmak (üstünde olmak): Sinir ve öfkeden bağırıp çağırmak, çok öfkelenmek.Babasını
Baba adam : Yaşlı, hoşgörülü, yardımsever adam.
Babaları tutmak (üstünde olmak): Sinir ve öfkeden bağırıp çağırmak, çok öfkelenmek.
Babasının hayrına : “Hiçbir çıkar elde etmeden, sadece İyilik olsun diye” anlamında.
Bacak kadar: Ufak tefek; kısa boylu (kimse)
Badire(yi) atlatmak : Tehlikeli durumu geçiştirmek.
Bağ bozmak : Mevsim sonunda bağdaki üzümleri toplamak.
Bağdaş kurmak: Sol ayağını sağ bacağın, sağ ayağını da sol baca ğın altına alıp oturmak.
Bağlandığı yerde otlamak : Yerinde saymak, hiçbir ilerleme göstermemek.
Bağrına basmak (birini): Sevgi gösterip onu koruyuculuğuna almak.
Bağrı yanık : Çok dertli, acılı (kimse).
Bahar başına vurmak (birinin) : 1. Havalar iyice ısınmadan İnce giyinmek. 2. Coşkun, taşkın, aşırı davranışlarda bulunmak.
Bahis açmak (bir şeyden, kimseden) : Onun hakkında konuşmaya başlamak, ondan söz etmek.
Bahse girmek (biriyle): Onunla herrjangi bir konuda kendi görüşünün doğru olduğuna ilişkin iddiaya girmek.
Bahse tutuşmak (biriyle): Karşılıklı bahse girmek; iddialaşmak.
Bahtı açık: İşleri yolunda giden; talihi açık, şansı açık, kısmeti açık.
Bahtı bağlı olmak: 1. İşleri İstediği gibi yürümemek. 2. Evlenecek çağa gelmiş kıza kısmet çıkmamak; kısmeti bağlı olmak.
Bahtı kara : Talihi kötü olan.
Bahtına küsmek : İşlerin ters gitmesi yüzünden karamsar olmak; şan sına küsmek, talihine küsmek.
Bakış açısı: Bir olayı, durumu belirli bir açıdan, yönden inceleme; görüş açısı.
Bakkal çakkal: Bakkal, kasap, manav gibi esnaf için küçümseme yollu kullanılır.
Bakkal defteri: Düzensiz, karalanmış, yıpranmış defter.
Baklayı ağzından çıkarmak: Gizli tuttuğu şeyleri açıklamak, söyleyemediği şeyleri sabrı tükenince söylemek.
Baldın çıplak: 1. İşsiz güçsüz (kimse). 2. Serseri.
Bal gibi: Pekâlâ, adamakıllı, çok iyi, gereği gibi.
Balık eti, balık etinde : Şişman değil, ama dolgunca.
Balık istifi: Çok sıkışık , üst üste, kalabalık olarak.
Balık kavağa (kurbağa ağaca) çıkınca : “Olmayacak şeyler olursa” anlamında kullanılır.
Balon uçurmak : Asılsızca haber yaymak.
Batta olmak (birine): Birisinden ısrarla, bıkkınlık verdirecek ölçüde bir şeyler istemek; ona asılmak.
Baltayı taşa vurmak : Farkında olmadan karşısındakini rahatsız ede cek, kızdıracak söz söylemek.
Bam teline basmak (dokunmak) (birinin) : Bir kimseyi duyarlı oldu ğu bir konuda kızdıracak söz söylemek, davranışta bulunmak.
Bana (sana, ona) göre hava hoş : “Öyle ya da böyle olması benim (senin, onun) için fark etmez.” anlamında.
Bana mısın dememek : Zorlu bir işe, etkene vb’ye dayanmak, bunlar dan hiç etkilenmemek.
Bardağı taşıran son damla : Sonunda insanın sabrını tüketen, olum suz tepki yaçatan söz, davranış vb.
Bardaktan boşanırcasına : (Yağmur için) Çok miktarda, şiddetli.
Barut fıçısı gibi: 1. Her an bir çatışmanın çıkabileceği olasılığı bulu nan (yer). 2. Çok kızgın, öfkeli, sert (kimse).
Barut kokusu gelmek (burnuna) : Savaş ya da tehlikeli bir şey olacağını sezmek.
Basamak yapmak (bir şeyi, birini) : Bir kimseden ya da durumdan, daha yüksek bir yere gelebilmek için yararlanmak.
Basıp geçmek: 1. Önündekini geçmek. 2. Ona uğramamak. 3. Ona Önem vermemek.
Basıp gitmek : Bir yerden çabucak ayrılmak, uzaklaşmak.
Basireti bağlanmak : Olabilecekleri sezdiği halde uygun biçimde davranamamak.
Baskına uğramak : 1. Düşmanın anı ve beklenmedik saldırısına uğra mak. 2. Suçüstü yakalanmak. 3. Bir doğa afetinden büyük ölçüde etkilenmek.
Baskın çıkmak (birinden, bir şeyden): Ondan üstün olmak, onu geri de bırakmak.
Baskın yapmak : 1. Bir kimseyi suçüstü yakalamak İçin bulunduğu yere ansızın girmek. 2. Düşmana beklemediği bir anda saldırı düzenlemek. 3. Haber vermeden konuk gitmek, ziyarete gitmek.
Bastığı yerde ot bitmemek: Gittiği yere uğursuzluk götürmek; çok şanssız olmak.
Bastığı yeri bilmemek: Sevinç, heyecan, vb. etkisiyle davranışlarını denetleyememek, şaşırmak, ne yaptığını bilememek.
Baston yutmuş gibi (yürümek): Sallanmadan, dimdik (yürümek).
Başa baş : Eşit, denk, aynı.
Başa çıkarmak (bir işi) (birini) : 1. Bir işi sona erdirmek. 2. Onu çok şımartmak.
Başa çıkmak (biriyle); Ona gücünü kanıtlamak, istediğini yaptırabilmek.
Başa geçmek: 1. Yönetici mevkiine geçmek, yönetimde en üst yeri almak. -2. önem bakımından ilk sıraya geçmek.
Başa (bir şey) gelmek : Kötü bir durumla karşılaşmak.
Başa güreşmek: 1. Yağlı güreşte; güreşçiler, başpehlivanlık sanını kazanmak için yarışmak. 2. En üstün dereceyi almak için mücadele etmek.
Baş ağrıtmak : Çok konuşarak dinleyenlere bıkkınlık vermek.
Baş aşağı: 1. Başı yere yönelik biçimde. 2. Başından aşağıya (yere) doğru.
Baş aşağı gelmek : 1. Tepesi üstü düşmek. 2. Bütün işleri alt üst olmak.
Baş aşağı gitmek: Durumu gittikçe kötüleşmek, sürekli kötüye gitmek.
Baş baş : Küçük çocukların “Allaha ısmarladık” anlamında ellerini başlarına götürmelerini sağlamak için söylenen söz.
Baş başa : Birlikte, beraberce; kafa kafaya.
Baş başa vermek : Görüş alışverişinde bulunmak amacıyla bir araya gelmek, bir iş için güçlerini birleştirmek; kafa kafaya vermek.
Baş belası: Sürekli rahatsız eden ve bir türlü kurtulunamayan (kimse, şey); başının derdi.
Baş döndürücü : 1. (Hız ve sürat için) Olağanüstü. 2. Baygınlık veri ci. 3. Korku verici, korkutucu. 4. Sarhoş edici. 5. Çok büyük, büyük hayranlık uyandıran.
Baş edememek (bir şeyle, biriyle) : 1. O işi basaramamak; o işin üstesinden gelememek. 2. O kimsenin söz ve davranışlarını düzeltememek.
Baş eğmek (birine) : Güçlü, sözü geçer bir kimsenin buyruğuna uymayı kabul etmek. (Kars. Boyun eğmek.)
Baş etmek (bir şeyle) (bir kimseyle) : Onu yenmeye gücü yetmek, o konuda başarı kazanmak.
Baş göstermek : 1. Ortaya çıkmak, belirmek, gözükmek. 2. (Güneş için) Doğmak.
Baş göz etmek (birini) : Onu evlendimek, evermek.
Baş göz olmak : Evlenmek, evlendirilmek.
Başı ağrımak : Bir işi, kararı vb. nedeniyle sorumlu olmak; bu konulardaki olumsuzluklardan etkilenmek, üzülmek.
Başı altından çıkmak (birinin) : Kötü bir durum onun tasarım ve girişimiyle meydana gelmek; kafasının atfından çıkmak.
Başı belada olmak : Büyük bir felaketle, sıkıntılı bir durumla karşı karşıya olmak.
Başı belaya girmek : Üzücü, tehlikeli bir durumla karşılaşmak. Başı boş bırakmak (birini) (bir şeyi) : Onu denetlemeyip kendi haline bırakmak.
Başı boş kalmak : Denetim altında bulunmamak, karışanı görüşeni olmamak.
Başı (baş) çekmek: 1. Bir işte ön ayak olmak, bir işin yapılmasında Öncü olmak. 2. Halayın başında bulunup oyunu yönetmek.
Başı dara düşmek (başı daralmak) : 1. Sıkıntılı bir durum içinde olmak. 2. Paraca darlığa düşmek.
Başı darda (kalmak, olmak) : Sıkıntı içinde (olmak).
Başı derde girmek (düşmek) : Üzücü, sıkıntı verici bir durumla karşılaşmak.
Başı dik (dimdik, alnı açık) ; Onurlu; onurlu biçimde.
Başı dertte (olmak) : Sıkıntılı, tehlikeli bir durum içinde (olmak).
Başı dinç (olmak): Herhangi bir kaygısı/sorunu olmayan (olmamak) huzur içinde yaşayan (yaşamak).
Yorumlar