Şifa tasları dua okunmuş, su içilen taslardır. Şifa tasları genellikle bakır ve bakır alaşımlarından yapılır. Anadolu’da bakırın kutsal olduğuna
Şifa tasları dua okunmuş, su içilen taslardır. Şifa tasları genellikle bakır ve bakır alaşımlarından yapılır. Anadolu’da bakırın kutsal olduğuna inanılır. Bakır alaşımları olarak sarı (pirinç), bronz, tunçtan yapılır. Seyrek olarak ağaçtan, istiridye kabuğundan, gümüşten yapılanları da olmuştur. Genellikle 15 – 20 cm çapında, 5 cm yükseklikte olup bazılarının ortasında çıkıntı bir tümsek olur. Şifa taslarında kutsal dağı simgeleyen bu şişkinlik (Antik gelenekte omphalos Latince umblicus) muhtemelen suyun sıçramaması içindir.
Anadolu’da şifa tasları için; tihtap tası, çiçek tası, botça tası, korku tası da denmiştir. Erzurum yöresinde çiçek tası denmiş, Sivas, Konya, Gaziantep ve Malatya yörelerinde tihtap tası, Ankara civarında ise botça tası olarak isimlendirilmiştir. Çorum ve ilçelerinde gece korkusu gibi korkuyla ilgili hastalıklar için kullanıldığından korku tası da denmiştir.
Şifa taslarına konan suya okunup bu sudan içilmesi veya yıkanılması geleneği İslamiyet’in ilk yıllarına kadar uzanır. Hacılar hac dönüşü Mekke-Medine’den hem şifa taslarını hem zemzem sularını getirmişlerdir. Anadolu işi olan şifa taslarındaki yazı karakterleri ve işlenen semboller bize özgüdür. İnsan, hayvan ve burç figürleri kullanılmamıştır. İran bölgelerine ait şifa taslarında insan ve hayvan figürleri kullanılmış ve yazı karakteri Farsidir.
Asım Köksal’ın Hz. Peygamber ve İslamiyet isimli eserinde İbn-i Sad tarihinden rivayet edilerek, “Peygamber Efendimizin, kızı Hazreti Fatıma’nın düğün gecesinde, bir tas içerisinde gelen suyun içine bir miktar misk döktüğü ve Hz. Ali’nin üzerine serptiği, “Ya Allah, bunlara bereket ver” diye dua ettiği, sonra da Hz. Fatıma’yı çağırarak onun da üzerine sudan serptiği ve “Ya Allah, onu şeytanın şerrinden koru” diye dua ettiği rivayet edilir.
Şifa taslarına Kuran-ı Kerim’den ayetler, dualar yazıldığından dolayı, bu tasların İslamiyet’le beraber ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Şifa taslarında Kuran-ı Kerim’den ayetler, dualar yer aldığından bu tastan su içen insan okunmuş, kutsal bir su içtiğine ve bunun derdine derman olabileceğine bütün varlığı ile inandığından, bunu bir dini inanış olarak gördüğü anlaşılır. Bu bir telkin yöntemidir. Ruhsal iyileşme, motivasyon ve moral için kendine kuvvetli bir telkin veren insan, böyle bir tastan su içtiği taktirde iyi olacağına inanır. Eğer hasta şifa tasından su içemeyecek durumda ise şifa tasından alınan su hastanın ağzına dökülür veya sürülür.
İslam alimleri, mistik özellikleri olan harf, kelime ve dualardan faydalanarak şifa niyetinde bunları kullanmışlardır. Bu hususta Mısırlı yazar El Buni’nin (18 yy.) Şemsü’l Maarifi’l-Kübra adlı eserinde harflerin çeşitleri ve sırları, gezegenler, burçların tali ve menzilleri, besmele, ismi azam, sure ve çeşitli duaların hikmetlerine ilişkin bilgiler yer almıştır. Seyyid Süleyman El Hüseyni tarafından yazılan Kenzü’l Havas adlı eserinde yine bu bilgiler ve Esmaül Hüsna’nın hikmetleri anlatılır.
Allah’ın rahmetinden ümit kesilmeyeceği, yardımın Allah’tan geleceği, Kuran-ı Kerim’in şifa ve rahmet verici olduğu taslara yazılmıştır. Daha çok halk hekimliği alanına giren şifa tasları kutsal olarak kabul edilen eşyalarla, yerlerle tensel temas, kutsal (Dua okunmuş) su içmek, şifa tası kullanarak şifayı bu tasa konulan suya ve bu suyu içene aktarmak Anadolu’daki yaygın adetlerdendir. Özellikle Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’da çok yaygındır. Kutsallığı bedene aktarmanın bir yolu da bu şifa taslarıdır.
Şifa taslarından bahsederken, Nisan tasını anlatmadan olmaz. Bereketli ve şifalı olduğuna inanılan Nisan yağmurlarının toplandığı, yağmur yağarken dergâhların damlarına konan taslardır. Üzerlerinde ayet, dualar yazılı olup genellikle pirinç, bronz ve tunçtan yapılır. Mevlana Müzesi’nde yer alan Nisan Tası, Nisan ayında yağmur yağarken dergâhın avlusuna çıkarılırmış, toplanan sular dualar eşliğinde dergâhtakilere ve ziyaretçilere şifa niyetiyle ikram edilirmiş.
Şifa taslarındaki yazılı dualar, semboller ve figürler
Şifa taslarının iç ve dış yüzeylerine kalem işçiliği ile kazıma tekniğiyle dualar yazılır. Şifa tasları üzerinde yer alan metinlerde genellikle bela ve kötülükleri uzaklaştırıcı, iyilik ve hayra teşvik edici olduğu kabul edilen Esmaül Hüsna (Allah’ın isimleri), sıkıntıları geçirdiğine inanılan Fetih Suresi’nden bölümler, koruyucu sureler olarak kabul edilen Felak ve Nas sureleri, Fatiha Suresi, Ayet-el Kürsi, Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) ve dört büyük meleğin adı (Azrail, Cebrail, Mikail, İsrafil) yazılır. Bazen de tasa yaklaşık 40 kadar pirinç veya kurşun üzerine Bismillah yazılı çubuklar da takılır. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmeyeceğini, yardımın Allah’tan geleceği, Kuran-ı Kerim’in şifa ve rahmet verici olduğu yazılır. Esma-ül Hüsna’dan özellikle Ya Şafii, Ya Mafi, Ya Kafi, Ya Settar, Ya Rezzak, Ya Rahman, Ya Rahim, Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Debban, Ya Burhan yazılıdır.
Şifa taslarının üzerinde dualar dışında çeşitli semboller ve tasvirler de yer alabilir. Sembol olarak en çok ‘Mührü Süleyman’ denen iç içe geçmiş iki üçgenden oluşan altı köşeli yıldız kullanılmıştır. Bu sembol, Mezopotamya ve Anadolu’da yüzyıllardır gücün, bereketin, kuvvetin sembolü olmuştur. Şifa taslarındaki tasvirlerde bazen on iki burç tasviri olur. Bu şifa tasları Anadolu kökenli olmayıp İran ve Mezopotamya kökenlidir. Şifa taslarında bazen yılan, akrep, zehirli örümcek, aslan ve köpek gibi hayvan figürleri de görmek mümkündür. Bu tasvirler, ilgili hayvanlardan korunmaya yönelik olarak yapılmıştı.
Şifa taslarının kullanımında dikkat edilecek hususlar
Kalp ile niyet ve üst baş temizliği yapılmalıdır.
Şifa tasından suyu içerken veya yıkanırken dualarınızın kabul olacağına ve iyileşeceğine inanılması ve kalbe şüphe düşürülmemesi gerekir.
Duaların belirli sayılarda tekrarlanması (3, 7, 11, 40 kere) ve belirli sayılarda yıkanılması (3 kere) gerekir.
Kullanılan su zemzem, yağmur suyu ya da güneş görmemiş kuyu suyu olmalıdır.
Şifa tasına dua okuyacak kişinin bundan maddi beklentisi olmamalıdır.
Şifa tasındaki dualı suyun asla yere, lavaboya dökülmemesi gerekir.
Şifa taslarına Anadolu da halk arasında nefesi kuvvetli diye tabir edilen insanlar okurdu. Bunlar;Peygamberin soyundan gelen seyyid ve şerifler,
Alimlik derecesi yüksek olanlar,
Allah tarafından rüya aleminde kendisine işaret verilen ve ağzı dualı diye tabir edilen insanlar.
Doğu Anadolu’dan İstanbul’a göç etmiş olan yaşlı bir teyzeyle yaptığım görüşmede, kendisi sıkça şifa tası kullandığını ve okuduğunu belirtmişti. Kendisine “Nasıl başladı?” diye sorduğumda gece rüyasında kendisine iki kişi tarafından kâse içerisinde şerbet içirildiğini ve “Allah’ın izniyle bu şerbeti iç ve insanlara şifa ol ve sakın bununla maddi menfaat bekleme” dendiğini anlatmıştı. Yaşlı teyze, devamında, özellikle nazar başta olmak üzere birçok rahatsızlık için şifa tasındaki suya sure ve dua okuduğunu ve gelenlere Allah’ın izniyle şifa vesilesi olduğunu, şimdiye dek hiç para almadığını, hediye kabul etmediğini söylemişti. Bu işin sırrını sorduğumda ise, daha fazla detay vermeyi reddetmiş, ölmeden önce bir yakınına şifa tasına okumanın usullerini öğreteceğini anlatmıştı.
Hastalar genellikle mütedeyyin, ağzı dualı bir alim tarafından okunan şifa tasından su içtikten sonra kendilerini daha iyi hissederlermiş. Eğer bu alim muteber, Allah dostu bir insan olarak biliniyorsa hasta üzerindeki telkini daha büyük olurmuş. Hasta da bu gibi tedavilere kesinlikle inandığından pek çoklarının iyi olduğu söylenmektedir. İnsan ruhu ilgi çekici, gizemli olaylardan etkilenir ve heyecan duyar.
Anadolu halkının bu inanışlarını istismar edip halkı sömüren, kendilerine hoca diyen ama mütedeyyin olmayan insanları da unutmamak gerekir. Bazen dua olmadığı halde Arapça harfleri yan yana yazarak sözde şifa olsun diye suya atanlar ve insanları istismar ederek para ve hediyeler alanlar olmuştur. Medikal tedavisi olan hastalıkları için çevrenin teşvikiyle gerçekten Allah rızasını gözetmeyen sahte alim, hoca veya okuyuculara giden, onlar tarafından kandırılıp tedavisini yarım bırakan insanlar olmuştur.
Eğer hastanın, şifa tasına doldurulan suyla yıkanması gerekiyorsa temiz bir leğene su konulur. Şifa tası bu suda bekletilir. Dualar okunur. Hasta bu suyla üç gün yıkanır. Artan su lavaboya dökülmez, bahçeye, çiçeğe, ayak basmayacak olan bir yere dökülür.
Kadınlar, doğum kolay olsun diye sancılar başladığı zaman şifa tasına konan ve okunan suyla yıkanır.
Bazen de şifa ayetleri ve duaları gülsuyu, safran ve misk ile kâğıda yazılır. Bu yazılar şifa tasına konur ve yazılar silininceye kadar bekletilir, sonra da bu su içilir.
Kimi zaman şifa taslarına “İnsanlar için balda şifa vardır.” (Nahl-69) ayetinden hareketle bal veya pekmez şerbeti de konmuştur.
Hamamlar halkın düşünce ve inançlarında şifa kaynağı olmuştur. Halk arasında evliyanın türbelerinin olduğu yerdeki hamam sularının şifalı olduğuna inanılmıştır. Süleymaniye’deki dökmeciler hamamının suyunun sarılık hastalığına iyi geldiği söylenirdi. Hastalar okunmuş bakır şifa taslarından bu suyu içer ve yıkanırlardı.
Şifa tasları, Orta ve Doğu Anadolu’da yaygın olarak kullanılmış, en sık olarak da kadınlar tarafından tercih edilmiştir. Hüzün ve sıkıntı, vesvese, kalp çarpıntısı, uykuda korkma, can sıkıntısı, gam ve kederden kurtulmak için, nazar değmesine karşı, halk arasında ağız çarpılması denen yüz felçlerinde, ruhsal iyileşme moral ve motivasyonun ön planda olduğu durumlarda etkili olarak uygulanmıştır. Bazen akrep, yılan, zehirli böcek sokmalarına karşı halkın şerbetleme diye adlandırdığı usulde kullanılmıştır.
Anadolu’da halk hekimliğinde çeşitli rahatsızlıklarda şifa tasları kullanıldığı gibi doğum, göbek kesme, ad verme, loğusalık, ilk saç kesimi, kırık çıkarma, diş çıkarma, sünnet, askere gitme, sözlenme, nişanlanma, evlenme, gerdek ve ölüm gibi zamanlarda şifa taslarından sular içilmiş, ikram edilmiş ve üzerine serpilmiştir. Bir de herhangi bir işle ilgili sonuç kötü olduğunda, içinden çıkılmaz bir durum olup bunalım veya kriz olduğunda da insanlar bir yerde çaresiz kaldıklarında yüce Allah’tan yardım istemişler, bunu yaparken de şifa taslarını kullanmışlardır.Yedişer kez Fatiha, Ayet-el Kürsi, İhlâs sureleri, salâvat-ı şerifler suya okunup bu suyun yedi gün boyunca içilmesiyle rahatsızlara çare olacağına inanılmıştır.
Yüz felcinde mütedeyyin bir âlime okutturmakla beraber yine şifa tası ile üç gün yıkanılır.
Gece korkusu veya herhangi bir şeyden çok korkanlarda şifa tası içinde ayrıca ot ezilerek çıkan kırmızı suyu korkan kimseye içirirlermiş.
Bazen şifa tasları hayvanlarda (Koyun, keçi) çiçek hastalığı için kullanıldığı için adı çiçek tası olarak da bilinmektedir.
Vesvese, halüsinasyon, platonik aşk, düşünce dalgınlığı olana “Ya Selam” ismi 142 defa okunup şifa tasından su içirilip bu su ile yüzü yıkatılırsa Allah’ın izniyle şifa bulacağına inanılmaktadır.
Çocuğu olmayanlara şifa tası ile su içirilir ve bu su ile yıkanılır.
Şifa taslarının temelinde dua bulunur. Anadolu halk hekimliğinde yüzyıllardır kullanılan şifa taslarında duanın etkisi büyüktür. Son zamanlarda Batı ülkelerinde de dua ve iyileşme üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. ABD’de Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri ve Davranış Bilimleri bölümünden Dr. Harold G. Koening’in ruhsal iyileşme ve dua üzerine elde ettiği sonuçlar ilgi çekicidir. Sakinleştirici bir etkisi olan dua ve bunun gibi dinsel aktiviteler stresi azaltır ve nörolojik, endokrin, immun ve kardiyovasküler sistemleri olumlu yönde etkiler. Dinsel aktiviteler ve dualar plazma CD4+ düzeyini yükseltir. (T hepler inducer hücreleri).
Ezberlenmiş, sürekli tekrar edilen dualar kan basıncının düşmesine, kalp ritmi değişimlerine, plazma kurtizol düzeyinin azalmasına neden olur. Amerika’da en çok tercih edilen dua tipinde (Petitionary Tip) Allah’tan kişisel sağlık gibi spesifik istekler esastır. Petitionary tip duanın bir çeşidi de başka biri için ismen Allah’tan yardım istemektir. Eğer kişi kendisi için Allah’tan dua edildiğini bilirse, bu, kişi için çok faydalı olmuştur. Meadowbrook Üniversitesi Pediatri Departmanı Başkanı Collipp, 1 ile 19 yaş arası 18 lösemili çocuk üzerinde bir araştırma yapmıştır. Araştırmada Washington’daki bir Protestan grup, bu çocukların yüzde 50’sine 15 ay boyunca dua etmiştir. Sonuç olarak, dua edilen çocukların hastalıktan kurtulma oranı yüzde 70 iken dua edilmeyen çocuklarda ise bu oran yüzde 25’te kalmıştır.
Dua, kişinin fiziksel hastalık gibi stres kaynakları ile başa çıkması için sıkça kullanılan bir yöntemdir. Dua, hastaya hastalığı üzerinde bir kontrol sağlar. Böylece hasta, durumunun değişeceğini düşünür ve kendini çaresiz ve kontrol dışı hissetmez. Kronik engel sahipleri ve diğer sağlık problemleri olan insanlar dua ve ruhani yaklaşımlardan yaşama amacının ve yaşama umudunun artması şeklinde faydalanabilirler. Genel anksiyete bozuklukları, alt seviye depresyon, uyum sorunlarına bağlı olan hastalıklar, peptik ülser, hipertansiyon, romatoid artrid’e bağlı ağrılar gibi strese bağlı hastalıklarda dua ile ruhsal iyileşme sağlanabilir. Yapılan immünolojik çalışmalar IL–6 seviyesinin dua edenlerde etmeyenlere göre yüzde 50 daha az olduğunu göstermiştir. Dr. Koening, belli aralıklarla dua eden bireylerin dua etmeyen bireylere göre 7 ile 14 yıl arası daha fazla yaşadığını veya yılda 40 paket sigara içmiş insanla içmeyen arasındaki gibi bir fark olacağını belirtmiştir. Tibet’te rahiplerin dua okudukları suya ilahiler söyleniyor ve bu sular şişelenip satılıyor. Amerika’da böyle okunmuş su satıldığı ve insanların kendilerini daha akıllı, daha iyi hissetmelerini sağlayacak ürünleri talep ettikleri bildirilmektedir.
Şifa taslarının ayrılmaz bir parçası olan SU kutsaldır. Kutsal olan suların da en önemlisi zemzem suyudur. Güzel sözlerden, dualardan ve şifa tasından etkilenen su, vücudumuz için mükemmel ve en doğal olan iyileştirici ilaçtır. Su, beden yorgunluğunu aldığı gibi ruhsal olarak da rahatlamamızı sağlar. İnsan ruh dünyasını kısa zamanda pozitif olarak etkileme gücüne sahip yegane içecek sudur.
Suyun kendine has birçok özelliği vardır. Su, sürekli olarak içilebilen tek sıvıdır. Sürekli içilebilen ve kendisine ihtiyaç duyulan ikinci bir sıvı daha yoktur. İçerisinde canlıların yaşayabildiği tek sıvıdır. Suyun olmadığı yerde hayat yoktur. Su, canlılığı oluşturan bir bileşiktir. İlk canlının ve sonradan gelen canlıların hepsinin vücudu su tarafından oluşturulmaktadır. Su sanki canlılığı oluşturmakla görevlendirilmiş gibidir. Eğer ortamda su bulunmazsa hücre zarı oluşmaz, hücre zarı olmayınca hücre, hücre olamayınca da canlı ve canlılık olmaz. Su vücudumuzda hayati öneme sahiptir. Besinler ancak suda çözünerek hücrelere taşınırlar. Eğer kan suyu olmazsa glikoz çözünemediğinden vücutta dolaşamaz. Proteinler ve yağlar içinde bu geçerlidir. Suda iyonlaşma çok önemlidir. Sodyum, potasyum, kalsiyum gibi minareler suda iyonlaşırlar ve hücre içerisinde bir yük oluştururlar. Su olmadığı takdirde iyonlaşma olmaz.
Yorumlar